SAKİNLEŞTİM

Sakinleşmek üstüne konuşmak her zaman kolay olmuştur. Peki ya bunu gerçekten başarmak?

Çoğu insan öfke kontrolü konusunda sorunlar yaşar ve bununla baş edebilmek için birçok yola başvurur. Herkesin aksine, bunu çözmek için çaba göstermeyen insanlar çoğunlukta. Ofansif sinir mağduru birçok insan psikolojik yardım almak zorunda kalıyor. Önerilen çözümlere kulak asmıyor, miniminnacık bir şeye hemen parlayıp, asla geri adım atmak gibi bir amacı olmadan kırıp döküyor. Etkilenen ise normal insanlar oluyor.

Çoğu zaman “papatya çayı iç”, “rezene dene” ya da “psikoloğa mı görünsen?” gibi öneriler alsa da, kendi adıma konuşuyorum bir Karadenizli olarak burnumun dikine gitmeyi, Trabzon’un yerel halkında hâlihazırda bulunan deniz ve hava şartlarının etkisiyle şekillenmiş o kalıtılmış sinir harplerimle barışmayı tercih ediyorum. Şaşırmayın, gerçekler. Sadece bir anlığına hayal edin ömür boyu ertesi günü planlayarak uyanıyorsun ve hava şartları sebebiyle erteliyorsun. Biliyorum berbat hissettirdi. Biz bunu yaşıyoruz. 

Bilinen bir gerçektir: Hava şartları, ruh halini ciddi bir biçimde etkiler. O yüzden depresyon, çoğunlukla kapalı hava koşullarıyla ilişkilendirilir. Meditasyonlar, çakra açmalar, yeni hobiler derken "neden bunu yazarak atlatmıyorum?" dedim. Harika bir yanılgıyla bu yola başvurdum. Ama biliyorum ki, kendimi buraya çok verirsem, beni korkutacak derecede içime kapanabilirim. O yüzden şimdi bir çay molası veriyorum. Size de düşünme fırsatı tanıyorum.

...

Benim bilimi reddetmek gibi bir niyetim yok. Sinir sistemime yapacağım herhangi bir müdahale, aslında uyku düzenimi de olumlu etkileyecek. Ancak kontrol manyaklığım, bu yolların hepsine karşı Çin Seddi’ni ören Çinliler gibi dev bir duvar örüyor. Çünkü dünyayı ben kurtaracağım(!) Korumacı tavrım yüzünden, bana ihtiyacı olan insanların her an bana ulaşabilmesi gerekiyormuş gibi hissediyorum. Halbuki hayatlarına dahil olmadan önce her şey yolundaydı. Kendi başlarına halledebiliyorlardı. Ama oyunların bile hilesini bulduğumuzda ve o hile batağına düştüğümüzde tekrar onu o kısayolları kullanmadan oynayamıyoruz. Bir nevi Ctrl+H tuşu gibi hissediyorum. Bu kadar fedakâr olmak, "al-ver" dengesini bozduğu için zamanla iletişim kopukluklarını da beraberinde getiriyor. Halbuki kendi gelişiminiz için onca adımı atsak belki de artık iletişim kurmaya bile tenezzül etmeyeceğiz o insanlarla. Bu cümle size yeni hobiler için arama motorunuza tıklamanıza mı sebep oldu?

Dışarıdan bakıldığında, bu karmaşık duygular anlaşılmakta zorlanılabilir. Belki de yanlış yorumlanacaktır.

Denenmiş tıbbi, bedensel ve duygusal yöntemler var: yoga, nefes çalışmaları, sanatla uğraşmak, mobil uygulamalar, hatta bazen sadece sessizce yürümek... Ama herkesin yöntemi kendine özgü oluyor. Çoğu insan, duygusal tepkilerini bastırmak için ya da desteklemek için yemek yiyor. Eğer olumlu duygular içindeyse bu, bir nevi şifa etkisi yaratıyor. Ancak olumsuz bir ruh hâliyle yediğinde bu, adeta zehre dönüşebiliyor.

Ben ise şartlar ne olursa olsun, yoğurtlu makarnayla nötrleniyorum. Bu, tam da ihtiyacın olduğunda buzluktan çıkarmayı unuttuğun gıdanın, yeni bir yöntemle çözülüp yenmesi gibi bir şey. Sigarayı örnek vermek istemiyorum ama metaforik olarak düşünürsek; evet, makarnamın etkisi de o kadar güçlü ve bir o kadar zararlı olmasına rağmen göz ardı ediyorum.

Peki sizi böyle tetikleyen bir şeyler var mı?

Sinirinizin katsayısını artıran, kontrol manyaklığınızı depreştiren durumlar?

Yoksa “Ben oldukça normalim” diyerek çıtayı mı yükselteceksiniz?

Aşırı merak ediyorum.

Bereket, mutluluk, başarı ve aşkın dâhil olacağı bir kadersel döngü diliyorum.

Kendinize iyi bakın.


Bu blogdaki popüler yayınlar

STRESLE YALNIZ BAŞINA DEĞİLSİN