STRESLE YALNIZ BAŞINA DEĞİLSİN
Bir önceki yazımda sinirden bahsetmiştim. Kendi kendimi yanlış çözmekle uğraştığımı fark ettim. Nasıl leylek düz bir tabakta su içemezse, ben de kendimi bu acemilikle tedavi edemezdim. Ülkemin dört bir yanı yanıyorken, siyasetçiler ne yapacağını şaşırmışken, bir de günlük yaşamın stresiyle boğuşuyor insanlar. Peki, gerçekten strese değer şeyler mi? Hangi kıyafeti giysem, nereye gitsem, kiminle buluşsam, ne pişirsem… Ya da ülkemin iyi olabilmesi için elimden gelen bir şeyler var mı? Oturup koyun gibi güdülmeyi mi beklemeliyiz, yoksa kilit sorunlara çözümler mi üretmeliyiz? Bir şeylerin değişmeyeceğine o kadar inanmıştım ki… Umut aramaktan çok uzaktım. Arayan Mevla’sını da bulur, belasını da. :) Geçen gün, hazır bulunuşluğuma rağmen tüm acemiliğimle katıldığım çalıştaya psikolojiye dair çözüm önerisi ile gittim: “Grup terapisi.” Bir grup, aynı dertten muzdarip halktan insanı bir araya getirip –daha doğrusu getirmeye ikna edip– onları ortak paydada toplamak. Birbirlerinin yaralarını sarma...